Kategoriler

29 Şubat 2012 Çarşamba

Lou Andreas-Salomé (1861-1937)




12 Şubat’ta St. Petersburg’ta doğdu.



Anılara hep sadık kaldım, insanlaraysa asla.

Lou Salomé üzerine yazılan biyografilerde, kimine göre uslanmaz bir aşık, kibar bir fahişe ya da soğuk bir kadın, kimine göre eşi benzeri bulunmaz güzellikte, alımlı ve entelektüel bir kadın olarak nitelendirilir. Bunca farklı niteliğin aynı kişiye yakıştırılmasının nedenlerinden biri Lou’nun St. Petersburg’tan Paris’e, oradan Münih ve Roma’ya uzanan bir coğrafyayı yazıları, üstün zekası ve güzelliğiyle kendisine yaşam alanı seçmişliğinde, bir diğeriyse Nietzsche, Rilke, Freud ve daha birçok erkeğin, kadının hayranlık duyduğu, ayrıksı, kendine özgü ve bağımsızlık tutkunu bir kadın oluşunda yatar. Döneminin geleneksel normlarının dışında kalmayı, yaşam biçiminin kurallarını kendi koymayı yeğleyen, ekonomik bağımsızlığına değer veren ve kendisini herhangi bir gruba ait hissetmeyen bir yazar, şair, psikanalist. Kimi yazıları Henry Lou mahlasıyla çıktıysa da yazılarının çoğu kendi adıyla yayınlandı, gelgelelim bireysel kimliği ve yaşam biçimi yazılarının çok önüne geçerek onun en önemli başyapıtı oldu.
Kökeni Güney Fransa’daki Yahudi Salomelere dayanan, sonradan Protestan olmuş bir ailenin çocuğu olan babasının görevi nedeniyle gittiği St. Peterburg’da doğdu Lou Salomé. Burjuva sınıfından ve babasının da general oluşundan İngiliz ve Fransız mürebbiyelerle büyüdü. Fransızca, Almanca ve Rusça öğrendi. Protestan bir rahip olan Hendik Gillot ile felsefe, dinler tarihi ve teoloji çalıştı ayrıca Kant, Leibniz, Fichte, Spinoza vb. düşünürlerin felsefelerini tartıştılar. Gillot verdiği özel derslerde Lou’nun entelektüel yanını uyandırmakla kalmadı, ona aşık oldu. İki çocuklu ve evli olan rahip eşinden ayrılarak Lou ile evlenmek istediyse de, Lou için böyle bir aşkı yaşamak imkansızdı.
Çok sevdiği babasının ölümünden sonra (1879) eğitimine çok az sayıda kadın öğrenci kabul eden Zürih Üniversitesi’nde devam eden Lou Salomé, sağlık nedeniyle Roma’ya gitmek zorunda kaldı. 1848 devriminde Münih’ten Roma’ya giden, yazar, idealist bir kadın hakları savunucusu  Malwida von Meyerburg ile yakın arkadaşlık kurdu. Malwida onu kendi himayesi altına aldı. Berlin’deki edebiyat tartışmaları alışkanığını Roma’da da sürdürebilmek için sanatçı ve yazarları bir araya toplayan Malwida, yakın arkadaşları Paul Reé ve Nietzsche ile tanıştırdı Lou’yu. İki adam da ona aşık oldu. Lou kadın olarak zihnini geliştirmesinin yanı sıra güzel bir yüze ve bedene sahip olmanın ikilemini yaşadı. Çünkü içinde yaşadığı dönemdeki yaygın kanı, zihinsel etkinliklerin erkeğe, güzel bir bedeninse kadına ait olduğuydu. İkisi arasında bir seçim yapmak zorunda kalarak kendisini sadece zihinden oluşmuş biri olarak görmeye başlayarak bedenini ve arzularını yok saydı. Bunun için de her ikisiyle de arkadaşlıklarının entelektüel düzlemde sürmesini istedi. Nietsche’nin bu üçlü ilişkiden yola çıkarak kurguladığı fotoğraf günümüze kadar ulaşmıştır: Lou’ya her iki erkeği bir arabanın önüne bağlayarak kendisini çekermiş gibi poz verdirmiştir fotoğrafta.  Lou Salomé’ye aşkını itiraf edip ters yüz edilen Nietzsche, Wagner’in de kendisine acı veren ölümünün aynı döneme denk gelmesiyle 1883 yılında Rapallo’ya giderek Böyle Buyurdu Zerdüşt’ün ilk bölümünü kaleme almaya başladı. Bugünden bakıldığında bu karşılıksız aşkın tetiklediği kitap yazılmasaydı, nasyonal sosyalizmin temelini oluşturan düşünce nereden beslenirdi diye sormadan edemiyor insan.
Lou Salomé, Paul Reé ile yaklaşık üç yıl Berlin’de yaşadı. İlişkileri Lou açısından hep bir arkadaşlık düzleminde kaldıysa da Reé açısından aynısını söylemek pek olası değil. 1887 yılında oryantalist Profesör Friedrich Carl Andreas ile tanışıtı Lou Salomé. Andreas bir akşam yemeğinde elindeki bıçağı göğsüne sapladı, iyileştiğindeyse bunu kendisiyle evlenmesi için yaptığını dile getiridi, böylece Lou yaşamının sonuna değin sürecek evliliği onunla gerçekleştirdi ve ölünceye dek Andreas adını taşıdı. Ancak bu ilişkide de cinsellik Lou için akıl almaz bir yakınlaşma biçimiydi.
Lou Salomé otuz beş yaşında en tutkulu aşkını yaşadı. Henüz 21’inde olan Rainer Maria Rilke ile tanışıtı. Her ikisi için de tutkulu ve yakıcı bir aşktır yaşanan. Ön adı Rene olan yazarın adını, Lou, kadınsı bularak Rainer olarak değiştirmesini istedi. Lou için tek “gerçek aşk” Rilke ile yaşadığıdır. Rilke’nin tüm metinleriyse yine onun aşkıyla hayat bulur. Rilke ve Salomé iki kez Rusya’ya gitti. Rusya önceleri ikisi için de aşklarının en keyifli mekânı olduysa da aynı zamanda da ilişkinin koptuğu mekân oldu. Rilke’nin davranış biçimleri ve korkuları Lou için önemli psikolojik rahatsızlıkların ipuçları oldu. Bu ayrılığa karşın arkadaşlıkları yaşamlarının sonuna değin yazışmalar ve görüşmelerle sürdü.
Frida Bülow ve Helene Klingenberg’le çok yakın arkadaşlık kurdu. Başı sıkıştığında farklı karakterlere sahip bu kadınlarla dertleşti, söyleşti. Ayrıca yaşadığı yıllarda kadın hareketinde etkinlik gösteren Ellen Key, Helene Lange, Hedwig Dohm, Anita Auguspurg vb. önemli feministlerle tanıştı. Ancak kendisini bu hareketin içinde konumlandırmadı hiçbir zaman. Romanlarında kurguladığı kadınlar da bu akımın temsilcisi olmadılar.
İsveç’te tanıştığı, sinir hastalıkları mütehassısı Poul Bjerre ile yoğun bir ilişki yaşadıkları sırada Almanya’da bir psikanaliz kongresine gittiler ve orada Freud ile tanıştı. İleriki yıllarda onun seminerlerine katıldı. Bu meraklı ve çalışkan öğrencisi Freud’un kısa zamanda ilgisini çekti ve psikanaliz tartışmalarında ona da yer verdi. Lou bu tartışmalar sonucunda kendisini ve insanların iç dünyalarını daha iyi anlamaya başlayarak bunu metinlerine yansıttı. Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşadığı derin acıların üstesinden gelebilmek için psikanalist olarak çalıştı ve psikanaliz üzerine yazılar yazdı.. Kendisi belki hiçbir zaman büyük psikanalistler arasında yer almadı, ama Freud’la yaptığı tartışmalar, ünlü psikanalistin geliştirdiği kuramlarda önemli katkılar sağladı.
Lebensrückblick adını verdiği, 70’li yaşlarında kaleme aldığı özyaşamöyküsel yazılarında Salomé, yaşadıklarını, anımsadıklarını ve kendisinde iz bırakan insanları anlatırken geçmiş zamandan söz etmez. Yaşam yolunu kendi elleriyle çizen Lou, kişileri hiyerarşik bir düzende, önem sırasına göre anlatmaz. Bir bellek çalışması değil de sanki şimdiki zamanda yaşanan olayların aktarımı gibidir. Anıları için şöyle der : “ Belleğimde sana ait düşünceleri geçmişte kalmış gibi değil, şu anda yaşıyormuşum gibi deneyimliyorum. Bu bir cenaze değil, bir yaşam deneyimiydi.”

“Nisan, bizim ayımız Rainer. (…) Yıllarca senin karın oldum, çünkü benim için ilk gerçek sen oldun, beden ve insan birbirinden ayrılmaz bir bütün, yaşamın kuşku kaldırmaz gerçekliğinin ta kendisi. “Sen, sadece sen gerçeksin” sözleriyle aşkını itiraf ettiğin gibi,  ben de harfi harfine aynı şeyi itiraf edebilirim. Bu gerçeklikle eş olduk, daha çok arkadaş olduk. Gerçi bu arkadaşlık bizim seçimimiz değildi, bilinçaltında tamamlanmış evliliklerdendi daha çok. İki ayrı yarımız içimizde birbirini aramadı:  şaşkın bir bütünlük, titrek, derin bir bütünlükte buldu kendini. Böylece kardeş olduk- o eski çağlardan kalma, ensestin, mukaddes olana hürmetsizlik sayılmadığı dönemden kalma bir kardeşlik.” (Lebensrückblick, Çeviren: Meral Oraliş) 



                                                       
             

Lou Salomé, Paul Reé, Friedrich Nietzsche
                                                                 
                                                                                             Rainer Maria Rilke,  Lou Salomé                                                                                                              
     






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.