23
Şubat’ta Alzey’de doğdu.
“Ne de olsa ben de bir insandım.”
Türkçede genelde
kısaöyküleriyle tanınan Alman şair, radyo oyunu, roman yazarı. Yahudi kökenli Katolik
babası Eduard Langgässer ölünce, Katolik olan annesi Eugenie Langgässer
çocuklarıyla birlikte Darmstadt'a yerleşti. Hessen’de yaklaşık on yıl öğretmenlik
yapan Elisabeth Langgässer daha sonra Berlin’e taşınarak sosyal pedagoji
alanında seminerler verdi.
1930 yılında Berlin’de yayınlanan
edebiyat dergisi Die Kolonne
yazarlarına dahil oldu ve Funk-Stunde Berlin için radyo oyunları yazdı. 5 Mart 1933
yılında Hitler Almanya’sı öncesi yapılan son demokratik seçimlerde oyunu Nazi
Partisi’ne vererek, kendisinin ve daha sonraları doğacak kızı Cordelia’nın
kaderini belirleyecek kişiler arasında yerini aldı. Aynı yıl Ina Seidel ile Frauengedicht der Gegenwart’ı yayınladı.
1935’te filozof Wilhelm
Hoffmann ile evlendi. 1936’da ise babasından dolayı yarı Yahudi sayıldığından Nazi
Almanya’sının kültür kolları tarafından yazması ve yayın yapması yasaklandı. Bu
yıl içinde multipl skleroz hastalığı teşhisi konmuş olmasına karşın 1944
yılının sonuna değin zorunlu hizmet vermek üzere fabrikada çalıştırıldı. Kızı
Cordelia Nürnberg yasalarına göre tam bir Yahudi sayıldığından, İspanyol
vatandaşlığı almasına karşın, Almanya dışına çıkması yasaklandı. Toplama kampı
Auschwitz’e gönderildi. Cordelia, holokost sürecinden sağ çıkan nadir şanslı insanlardan oldu.
Elisabeth Langgässer’in
yaratım sürecine baktığımızda yaşamında üç ayrı dönemi saptamak olası. Yazarın
ilk dönemi, sadece şiir kaleme aldığı düz yazılara yer vermediği ve Der
Wendekreis des Lammes. Ein Hymnus der Erlösung (1924) adlı şiir kitabını yayınladığı bir süreci kapsar. İkinci
döneminde mitolojik öyküleri ve antik Yunan’dan seçtiği imgeleri kullandığı yazma
sürecidir. Tierkreisgeschichte (1935) bu dönemin şiir kitaplarından Proserpina
(1932) ise aynı döneme ait romanıdır. Bu romanında kadınlığın yinelenen
kaderini mitolojik öykülerle analoji kurarak anlatır. Üçüncü dönemi, Der
Laubmann und die Rose (1947) şiir kitabını ve onun başyapıtı niteliğindeki Das
unauslöschliche Siegel (1946) adlı romanını ve Almanya’da ‘savaş sonrası
edebiyat’ diye anılan hareket içinde yer aldığında yazdığı metinleri kapsar.
1950’de son romanı olan Märkische Argonautenfahrt’ı kaleme aldı ve kısa bir süre sonra hastalığı
nedeniyle hayatını kaybetti.
Anlatı
kişilerini ve metnin öyküsünü bildik anlatı teknikleriyle kurgulamayan Langgässer’in,
metinlerinin temelini insanın içindeki tanrısal ve şeytani güçlerin çelişkileri
oluşturdu. Georg–Büchner Ödülü sahibidir.
“Her
iki kadın, sanki önceden kararlaştırmışlar gibi, bira bardaklarını kaldırıp
üzerindeki köpüğü üfledikten sonra yarısına kadar içtiler. Bira bardağını bir
dikişte yarısına kadar boşaltmak… Hiç te fena içmiyorlardı!
(…) ‘Ah, Potsdam’dan
kuzenim geldi de. Bir süre bizde kalacak.’ Cevabını vermiştim. ‘Öyle mi? Çok
değişmiş kuzeniniz’ demiş ve benden başka bir cevap bekler gibi dik dik suratıma
bakmıştı. ‘Evet bayan Geheinke. Biliyor musunuz böyle zor günlerde bir çok
insan yüzü değişiyor,’ demiştim. ‘Sonra biliyor musunuz, geceleri bütün kediler
siyahtır.’
Fakat o günden sonra
bütün rahatım kaçtı; rüzgârın sabun köpüklerini üflediği gibi. Bütün gün Elsie’ye
bakıp duruyordum. Yüzüne baktıkça da, bana daha fazla Yahudi geliyordu. Oysa bu
saçmaydı. Onun Yahudi olduğunu anlamak zordu. Zarif, endamlı açık kahverengi
hatta sarıya kaçan saçları, cetvelle çizilmiş gibi dümdüz, sadece ön kısmı
biraz şişkin bir burnu vardı. Fakat buna rağmen kötü düşüncelere kapılmadan
edemiyordum.
(…) ‘Ben mi? Nereden
düşünebileyim. O günlerde ne düşündüğümü biliyor muyum ki! Sadece kellemizi
kurtarmağı düşünüyordum.Fakat Elsie ise… nefret ettiğimiz ve kovmak istediğimiz
Elsie değildi o anda. Kendini ele verirken hiç olmazsa, bizi kurtarmağı
istemişti. İncil’deki başmelek kadar iyi yürekli.” (Ortadan Kayboldu, Çeviren:
Ahmed Arpad)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.