Kategoriler

17 Şubat 2012 Cuma

Elisabeth Langgässer (1899-1950)




23 Şubat’ta Alzey’de doğdu.


“Ne de olsa ben de bir insandım.”

Türkçede genelde kısaöyküleriyle tanınan Alman şair, radyo oyunu, roman yazarı. Yahudi kökenli Katolik babası Eduard Langgässer ölünce, Katolik olan annesi Eugenie Langgässer çocuklarıyla birlikte Darmstadt'a yerleşti. Hessen’de yaklaşık on yıl öğretmenlik yapan Elisabeth Langgässer daha sonra Berlin’e taşınarak sosyal pedagoji alanında seminerler verdi.

1930 yılında Berlin’de yayınlanan edebiyat dergisi Die Kolonne yazarlarına dahil oldu ve Funk-Stunde Berlin için radyo oyunları yazdı. 5 Mart 1933 yılında Hitler Almanya’sı öncesi yapılan son demokratik seçimlerde oyunu Nazi Partisi’ne vererek, kendisinin ve daha sonraları doğacak kızı Cordelia’nın kaderini belirleyecek kişiler arasında yerini aldı. Aynı yıl Ina Seidel ile Frauengedicht der Gegenwart’ı yayınladı.

1935’te filozof Wilhelm Hoffmann ile evlendi. 1936’da ise babasından dolayı yarı Yahudi sayıldığından Nazi Almanya’sının kültür kolları tarafından yazması ve yayın yapması yasaklandı. Bu yıl içinde multipl skleroz hastalığı teşhisi konmuş olmasına karşın 1944 yılının sonuna değin zorunlu hizmet vermek üzere fabrikada çalıştırıldı. Kızı Cordelia Nürnberg yasalarına göre tam bir Yahudi sayıldığından, İspanyol vatandaşlığı almasına karşın, Almanya dışına çıkması yasaklandı. Toplama kampı Auschwitz’e gönderildi. Cordelia, holokost sürecinden sağ çıkan nadir şanslı insanlardan oldu.

Elisabeth Langgässer’in yaratım sürecine baktığımızda yaşamında üç ayrı dönemi saptamak olası. Yazarın ilk dönemi, sadece şiir kaleme aldığı düz yazılara yer vermediği ve Der Wendekreis des Lammes. Ein Hymnus der Erlösung (1924) adlı şiir kitabını yayınladığı bir süreci kapsar. İkinci döneminde mitolojik öyküleri ve antik Yunan’dan seçtiği imgeleri kullandığı yazma sürecidir. Tierkreisgeschichte (1935) bu dönemin şiir kitaplarından Proserpina (1932) ise aynı döneme ait romanıdır. Bu romanında kadınlığın yinelenen kaderini mitolojik öykülerle analoji kurarak anlatır. Üçüncü dönemi, Der Laubmann und die Rose (1947) şiir kitabını ve onun başyapıtı niteliğindeki Das unauslöschliche Siegel (1946) adlı romanını ve Almanya’da ‘savaş sonrası edebiyat’ diye anılan hareket içinde yer aldığında yazdığı metinleri kapsar. 1950’de son romanı olan Märkische Argonautenfahrt’ı kaleme aldı ve kısa bir süre sonra hastalığı nedeniyle hayatını kaybetti.

Anlatı kişilerini ve metnin öyküsünü bildik anlatı teknikleriyle kurgulamayan Langgässer’in, metinlerinin temelini insanın içindeki tanrısal ve şeytani güçlerin çelişkileri oluşturdu. Georg–Büchner Ödülü sahibidir.


Her iki kadın, sanki önceden kararlaştırmışlar gibi, bira bardaklarını kaldırıp üzerindeki köpüğü üfledikten sonra yarısına kadar içtiler. Bira bardağını bir dikişte yarısına kadar boşaltmak… Hiç te fena içmiyorlardı!

(…) ‘Ah, Potsdam’dan kuzenim geldi de. Bir süre bizde kalacak.’ Cevabını vermiştim. ‘Öyle mi? Çok değişmiş kuzeniniz’ demiş ve benden başka bir cevap bekler gibi dik dik suratıma bakmıştı. ‘Evet bayan Geheinke. Biliyor musunuz böyle zor günlerde bir çok insan yüzü değişiyor,’ demiştim. ‘Sonra biliyor musunuz, geceleri bütün kediler siyahtır.’

Fakat o günden sonra bütün rahatım kaçtı; rüzgârın sabun köpüklerini üflediği gibi. Bütün gün Elsie’ye bakıp duruyordum. Yüzüne baktıkça da, bana daha fazla Yahudi geliyordu. Oysa bu saçmaydı. Onun Yahudi olduğunu anlamak zordu. Zarif, endamlı açık kahverengi hatta sarıya kaçan saçları, cetvelle çizilmiş gibi dümdüz, sadece ön kısmı biraz şişkin bir burnu vardı. Fakat buna rağmen kötü düşüncelere kapılmadan edemiyordum.

(…) ‘Ben mi? Nereden düşünebileyim. O günlerde ne düşündüğümü biliyor muyum ki! Sadece kellemizi kurtarmağı düşünüyordum.Fakat Elsie ise… nefret ettiğimiz ve kovmak istediğimiz Elsie değildi o anda. Kendini ele verirken hiç olmazsa, bizi kurtarmağı istemişti. İncil’deki başmelek kadar iyi yürekli.” (Ortadan Kayboldu, Çeviren: Ahmed Arpad)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.