Alice Walker
9 Şubat’ta Eatonton,
Georgia’da doğdu.
Annemin
bahçesini ararken kendi bahçemi buldum.
20. yy
başlarında Amerika’daki siyah kadının dünyasının makro düzeyde beyazlar, mikro
düzeyde erkekler tarafından belirlendiğini anlatan Renklerden Moru (1982) romanıyla adını duyuran Alice Walker, bu
romanıyla bir yıl sonra Pulizer Ödülü aldı. Siyah Amerikalı roman kişisi Celie’nin
mektuplarından oluşur roman. Başlarda Celie’nin başına en olmadık aksilikler
gelir, hayat ayağına dolanır değim yerindeyse. Ancak romanın sonunda vesayetini
beyazların ve erkeklerin elinden alarak bağımsızlaşan, sessizce giriştiği savaşı
kazanan ve hayata yeniden başlayan bir kadın buluruz karşımızda. Roman, 1985
yılında yönetmen Steven Spielberg tarafından filme alındı.
Yazarlığa
başlaması talihsiz bir kazanın sonucunda bulur kaynağını. Sekiz çocuklu bir
ailenin en küçük çocuğu olan Walker, kardeşleriyle oynarken ağabeyinin elindeki
hava tüfeğinin ateş almasıyla bir gözünü yitirdi. Bu olaydan sonra kendine olan
güvenini yitirerek odasına kapandı. Bu sürede birçok kitap okudu ve öyküler,
şiirler yazmaya başladı. Sığındığı yalnızlığı, onun hayatı ve insanlığı
izlemesi açısından önemli bir gözlem kulesi olmuştu. Bir göz ameliyatıyla
yeniden görmeye başlayınca toplumsal hayata katıldı, bıraktığı yerden. Atlanta’da
siyah Amerikalı kızların gittiği Spelman Colleg’dan burs aldı. Orada siyasal
bilimci ve tarihçi Howard Zinn’in öğrencisi oldu ve ayrımcı söylemlerin
bilincine vardı.
Kendisi gibi
ayrımcılığa, nefrete ve şiddete karşı insan hakları savunucusu olan Melvyn
Leventhal ile evlendi. Bu ilişkiden kendisi gibi yazar ve aktivist kızı Rebecca
doğdu. Okullarda, siyah çocukların psikolojik ve sosyal açıdan desteklenmesi
için çalışmalar yaptı, sosyal hizmetlerde görev aldı. Öğretmenlik yaptı. Siyah Amerikalı
yazarlar üzerine seminerler verdi. In
Search of our Mothers Gardens;Womanist Prosa denemesini 1983’te kaleme
aldığında siyah kadın yazarların içinde bulundukları kadın hareketini işaret
etmek için “womanist” kavramını kullandı ve bu kavramın ‘isim annesi’ oldu. Irkçı,
seksist ayrımcılığa karşı kitaplar yayınladığı Wild Trees Press adlı yayınevini
kurdu.
1960’lı yıllardan
bu yana insan hakları aktivisti olan Walker, ayrımcılığa, şiddete, nefrete
karşı bir hayat sürdürmekte. Eşitlikçi kadın hareketleri ve çevre politikaları
konusunda aktif çalışmalarda bulunan Walker, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde
güdülen ayrımcı politikalara ve Afrika’nın çeşitli ülkelerinde hala
vazgeçilmemiş olan kız çocuğu sünnetlerine karşı direnmekte.
Alice Walker, Pulizer
Ödülü’nün yanı sıra American Book Award ve O Henry-Ödülü sahibidir.
“Ey koca Tanrım,
Yaşım on
dört. Oldum bittim namuslu bir kızdım. Başıma gelenler nedendir sen
söyleyebilir misin?
Geçen yıl
baharda, Lucous oğlan doğduktan sonra, baktım çekişiyorlar. Babam anamın koluna
asılmış. Daha olmaz, Fonso, diyor o da, daha iyileşmedim. Sonunda anamı
bıraktı. Bir hafta geçti geçmedi, yine kadının koluna yapıştı. O yine olmaz
dedi. Görmüyor musun, çocuk doğurmaktan canım çıktı zaten, dedi, diretti.
Sonra
Macon’daki teyzemin yanına gitti annem. Çocuklara sen bakabilirsin dedi bana. O
yokken, onca gün, ağzından tatlı bir söz çıktı mı? Yok. Ne dedi? Anan vermezse
sen verirsin deyip dayattı. Önce orama burama sürtündü, sonra memelerimi
mıncıkladı. Sonra da yapacağını yaptı. Canım yandı, bağırdım. Gırtlağımı sıktı
o zaman. Sesimi kesip alışmaya bakmalıymışım.
Gel gör ki
bir türlü alışamadım.” (Alice Walker, Renklerden Moru, Çeviren: Armağan İlkin)
Film müzikleri için tadımlık:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.