Karoline Günderrode
11
Şubat’ta Karlsruhe’de doğdu.
Yüregimde, tasıyabilir miyim atesli arzuları ?
19.yy’da
„Romantik dönemin Sappho’su“ diye anılan
Günderrode’nin şiirleri, düz yazıları ve oyunları zamanın anaakım edebiyat
söyleminin örtüsü altında görünmez olan yapıtlar arasında kalmıştır. Sanatçının
yeniden keşfedilmesi birçok kadın yazarda olduğu gibi 1970’lerdeki kadın
hareketlerine dayanır. Kadın hareketleri bağlamında yapılan araştırmalarda,
19.yy seçkin sınıfın kadınlarının yaşam biçimlerine ve toplumda konumlandırılmalarına
ilişkin önemli ipuçları taşıyan yapıtları güçlü bir dayanak noktası oluşturur.
Altı
yaşında yazar olan babasının, Hector Wilhelm von Günderrode, ölümüyle annesi, Luise
Sophie Victorie Auguste Henriette Friedrike von Günderrode, kardeşleriyle
birlikte Karoline’yi alarak Hanau’ya taşındılar. On yedi yaşına gelince sadece evlenmemiş,
soylu genç kızların kabul edildiği protestan Cronstetten kurumu çatısı altına
alındı. Manastırvari katı kurallarla işleyen bu kurumdan yardım alan kızların
iffetli, itaatkâr bir yaşam biçimi sürdürmeleri ve kendilerinden beklenen
toplumsal rolleri eksiksiz yerine getirmeleri bir zorunluluktu. Felsefe, tarih,
coğrafya, edebiyat, kimya ve Uzakdoğu mitolojisi konularında eğitim alan Günderrode,
deneyimlediği kuralcı, tutucu ve sınır koyucu gündelik yaşamında şiiri kendine
bir kaçış yolu olarak seçti. Fransız Devrimi’nden etkilenen Günderrode esaret,
özgürlük, sevgi gibi motifleri şiirlerinde temel aldığı gibi; kimileyin antik, egzotik
sembollerle ya da mitolojik, felsefi imgelerle bezenen ölüm, kendi yaşamındaki
gelişmelere işaret edercesine soluğunu şiirinden hiç eksik etmedi. Gözlerindeki rahatsızlık nedeniyle şiirlerini yeşil kağıtlara yazdı.
Yakın
arkadaşı Bettina von Arnim’e “Kadınlık ve erkeklik, bildik anlamlarıyla ele
alınacak olursa, insanlığın engelidir” diye yazan Günderrode, toplumdaki
cinsiyet rollerinin sabitlenmiş zorunluluklardan oluşmasını hep eleştirdi. Bunun
için de yazdığı oyunlarda güçlü kadınlara kahramanlık özellikleri yükleyerek şablonlaşmış
yazma biçimlerini ve burjuva toplumunun
değerlerini ters yüz etti. Bir yandan özgürlükçü düşünceleri öte yandan içinde
yaşadığı toplumun kadın imgesi arasındaki ikilemi yaşarken, 1804’te Gedichte und Phantasien ve 1805’te Paetische Fragmente adlı kitaplarını bir
erkek adı olan Tian mahlasıyla yazdı.
Gunda ve Clemens Brentano’yla yakın arkadaş oldu; Schelling, Fichte, Schlegel
ve Novalis’ten etkilenerek yapıtlarında onların izlerini sürdü.
Eskiçağ
araştırmacısı profesör Friedrich Creuzer’in derslerine katılan Günderrode,
onunla iki yıl süren bir aşk ilişkisi yaşadı. Creuzer’in evli oluşu yaşadıkları
aşk kadar güçlü sorunlarla da başa çıkmayı gerektirdiyse de hüzünler ve
kırgınlıklar ilişkinin sonunu getirdi. Creuzer’in yazdığı ayrılık mektubunu
alan Günderrode 26 yaşında kendini hançerleyerek öldü. Ölümünden önce Creuzer’le
ilişkisini, Ion mahlasıyla Melete
adlı kitabında kaleme almıştı. Gelgelelim Creuzer ilişkinin açığa çıkması
korkusuyla kitabın yayınlanmasını engelledi. Kitap ancak yüz yıl sonra
yayınlanabildi.
Christa Wolf, Günderrode’nin tüm yapıtlarını toparlayarak onları yayınladı. Kendisine
haksızlık yapılarak unutulmaya terk edilen bir kadın yazarın yaşamöyküsünü ve
yapıtlarını yeniden su yüzüne çıkartarak itibarının iade edilmesini arzuladı. 1979
yılında yazdığı Kein Ort. Nirgends adlı
romanda Günderrode’yi başkişi olarak konumlandırarak, tarihsel belleğin yeniden
canlandırılması ve değişmez denilen gerçekliklerin yeniden sorgulanması
gerekliliğine işaret etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.