Kategoriler

21 Şubat 2012 Salı

Juana Edelmira Antolina Rosa (Anaïs) Nin y Castellanos (1903-1977)


Anaïs Nin 


21 Şubat’ta Neuilly-sur-Seine’de (Paris) doğdu.




“Yalnızca, bir kadın olmayı arzuluyorum. Kitap yazmak,
dünyayla dogrudan, dolaysızca yüzlesmek,
salt edebi kan nakliyle yasamak.”

“Kendimi, roman kişisi olarak ele aldığımda, çok daha iyi hissediyorum”  diyen  Anaïs Nin, yaşam öyküsüyle kurmacayı iç içe harmanlayıp kendini bedenine ve kimliğine ilişkin en yakıcı konuları kaleme aldı. Hayalle gerçeği birbiri içinde eriten yazar bilinçakışı tekniğini sıkça kullandı.  O güne değin hiç olmadığı kadar sınırsızca kadının bedenini, duygu ve düşünce dünyasını tüm çelişki ve yalınlığıyla yazısının konusu haline getirdi.
Yazmaya, piyanist, besteci olan babası, Joaquin Nin y Castellanos’un aniden evden gidişiyle başladı. Danimarkalı-Fransız  kökenli şarkıcı olan annesi Rosa Culmell Nin bu ayrılığın ardından çocuklarını alarak önce Barcelona’ya sonra da New York’a göç etti. Yolculuk sırasında günce yazmaya başlayan Anais Nin, yaşamı boyunca yazmayı sürdürdüğü ve yaklaşık 35.000 sayfa olan güncelerinin birinde babası için:  “Hayatta ilk düşkün olduğum insan babam, bana ihanet etti ve dağıldım.(…) Dağıldım, dağıldım, geriye milyonlarca anlamsız ilişki kaldı” dedi.
1923’te yaşamının sonuna kadar evli kaldığı Hugh Guiler ile Havanna’da evlendi. Bankacı olan Guiler’le önce Paris’e sonra da Louvecienns’e yerleştiler. İngiliz yazar D.H. Lawrence üzerine çalışan Nin, 1932 yılında D.H.Lawrence An Unprofessional Study adındaki kitabını yayınladı.
Nin, 1931’de Paris’te tanıştığı Henry Miller ile kısa sürede  sarsıcı bir aşk yaşadı. Miller’a Yengeç Dönencesi kitabını kaleme alırken gerek daktiloya geçirme ve düzeltmeleri yapma sürecinde gerekse baskı için maddi desteği sağladı; kitabın önsözünü yazdı. Her türlü toplumsal baskı, otorite ve tabuya cinselliğin sınırsız olanaklarıyla karşı koyan Nin, Henry Miller ve karısı June Miller’a karşı duygularını, arzularını ve onlarla yaşadıklarını Henry ve June adlı kitabında dile getirdi. Yaşamında önemli izler bırakan bu aşk üçgenini öykülediği günceleri yayınlandığında, kocası Hugo’u anlattıklarının tamamen kurmaca bir dünyanın ürünü olduğuna inandırdı. Yaşanmışlıkların ve ertelenmişliklerin dışında öykülemelerindeki kişi çözümlerini gerçekleştirmesinde ona yol gösteren bir başka etken de, “Société Française de Psychanalyse”i kuran René Allendy’le Fransa’da, Otto Rank ile de New York’ta psikanaliz seanslarına kimileyin hasta kimileyinse psikanalist olarak katılmasıydı.
1939 yılında Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla birlikte Fransa’daki yabancılara yurt dışına çıkmaları çağrısı yapıldı. Bu çağrının hemen ardından Hugo ile New York’a gittiler. Onlarla birlikte Gonzalo More ile Fransa’da başlayan ilişkileri de Amerika’ya göç etmişti. More ve Nin “Gemor Press” adlı küçük bir yayınevi kurarak birçok kitap yayınladılar. Ancak yayınevinin ömrü bu ilişkinin ömrü kadar beş yıl daha sürdü.
Nin kırk dört yaşındayken Polonya kökenli Rupert Pole’e aşık oldu. Bu sırada Hugo ile evli olan Nin, eşzamanlı Kaliforniya’da Pole  ile evlendi. Her iki evliliğini de birbirinden habersiz yaşamının sonuna değin sürdürdü. Gelgelelim 1953 yılında geçirdiği bir tümör ameliyatının uzantısı olarak hastalığı yinelediğine Rupert Pole’nin yanında kalmayı ve  ölmeyi yeğledi. Pole küllerini bir helikopterden Pasifik Okyanusu üzerine serpti.
Anais Nin birçok araştırmada erotik edebiyatın önemli kalemleri arasında gösterilir. Ancak günümüzde Nin yeniden okunduğunda, onun bir kadın olarak kendisine sunulan rollere ve eril iktidarın söylemiyle belirlenmiş konumlandırmalara gerek metinlerinin yapısı ve öykülediği konular gerekse yaşam biçimiyle karşı durduğu daha da belirginleşir. Metinlerinde, cinselliğini farklı ilişkilerde yeniden keşfeden bir kadının bedeninin; deneyimlediği hayatta ilişkide olduğu kişileri ve kendini durmaksızın sürdürdüğü sorgulamalar ve deneysel yollarla yeniden tanımladığı/gerçekleştirdiği kimliğinin yansımalarını bulmak olasıdır.

„Bir gün Hugo’yla Henry arasında seçim yapmak zorunda kalırsam, hiç duraksamadan Hugo’yu seçerim. Hugo adına kendime tanıdığım, ondan gelen bir armağanmışçasına kabullendiğim özgürlük, ona duyduğum sevginin boyutunu, gücünü artırıyor.
(…) Saçlarımı taramak için üst kata çıkarken, yarın koşa koşa Henry’ye gideceğimi biliyordum. Hayaletlerimle dövüşmek için yaptığım tek şey, beni odasının duvarına yaslamak ve öpmek, bugün vücudumdan neler beklediğini, hangi devinimleri, hangi tavırları istediğini fısıldamak. İsteklerine boyun eğiyor, cinnetine eşlik ediyorum. Birlikte, ancak rüyalarda görülebilen, gerçekdışı engellerin üstünden atlıyoruz. Ona neden âşık olduğumu artık biliyorum. Fred bile yanımızdan ayrılırken eskisi kadar kederli görünmüyordu; Henry’ye içimi açtım: Ondan dört dörtlük bir aşk beklemediğimi, bundan tıpkı benim gibi bıkıp usandığını bildiğimi, içimin ani bir bilgelik ve mizahla dolup taştığını, bizim artık sevişmek istemeyeceğimiz ana kadar ilişkimizi hiçbir şeyin durduramayacağını söyledim. Zevkin ne olduğunu galiba ilk kez anlıyorum.
(…) Eduardo kendimi asla tamamen vermediğimi söylüyor fakat kendimi Hugo’nun soyluluğuna ve kusursuzluğuna, Henry’nin şehvetine, Eduardo’nun güzelliğine nasıl teslim ettiğimi gördükçe bu iddiası bana olanaksız geliyor.
(…) June’un muhteşem dediğim dedikliğini, inisiyatifini, zorbalığını düşündüm acı acı. Erkekleri âcizleştirenler güçlü kadınlar değil, kadınları aşırı güçlü yapanlar âciz erkekler diye düşündüm. Henry’nin karşısında, Latin kökenli bir kadının teslimiyetiyle, uysallığıyla geçtim; ezilmeye hazırdım.
(…)  Ah, üçümüz ne muhteşem bir oyun oynuyoruz. İblis kim? Yalancı kim? İnsan kim? En zekimiz kim? En güçlümüz? En çok kim seviyor? Biz üç hudutsuz egoyuz ve iktidar için mi çarpışıyoruz, yoksa aşk için mi? Yoksa bu ikisi birbirine mi karıştı? “ (Anaïs Nin, Henry ve June, Çeviren: Püren Özgören)


         
    Anais Nin, Rupert Pole ile
  Anais Nin, Henry Miller ile
                                              













                                                                                                 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.