3 Şubat'ta Pittsburgh'ta doğdu.
Rose is a rose is a rose is
a rose is a rose.
Paris’te 1903 yılında ağabeyi
Leo Stein ile Rue de Fleurus’de açtıkları sanat galerisi dönemin avangardist
yazar ve ressamların buluştukları merkez olmuştur. Birçok ressamın tablolarını
toplayan kardeşler bu resimleri çok sevdiklerinden satmamayı yeğlemişler.
Amerika’ya göç eden Alman bir ailenin çocukları olan Gertrude ve Leo Stein
Amerika’da doğdular. Gertrude Stein önce biyoloji ve felsefe eğitimi aldı. Bilinç
akışı üzerine çalışan William James’in psikoloji ve felsefe derslerine
katılarak ondan çok etkilendi. Ardından çok uzun soluklu olmayan tıp eğitimine
başladı ve yarıda bırakarak ağabeyiyle Avrupa’ya sanat eğitimi almaya gitti.
Floransa, Londra, Paris gibi kentlerde Bloomsbury Grubu başta olmak üzere birçok
sanatçıyla tanıştı.
Bir zamanlar palyaço olarak
çalışmış Clovis Sagot’un galerisinde Pablo Picasso’yla karşılaştı Gertrude
Stein. Picasso, Stein’ın uzun süren modelliği sonunda onun portresini yaptı.
Paris’te olmadığı dönemlerde mektuplarla süren yakın arkadaşlıkları, Stein’ın
Picasso’nun ilk biyografisini yazmasının da yolunu açtı.
1907 yılında kendisi gibi Amerika’dan
gelen Yahudi burjuva kökenli Alice B.Toklas’la tanışan Stein, onu elyazmalarını
daktiloya çekmesi için sekreter olarak yanına aldı. Toklas’la yaşadığı aşk
ilişkisini ve cinsiyet kimliğini -önceleri okuduğu Otto Weininger’in eşcinsellerin
eşit haklara sahip olmaları gerektiğini kaleme aldığı Cinsiyet ve Karakter kitabından da etkilenerek- kamusal alanda
serbestçe yaşamaya başladı.
Birinci Dünya Savaşı patlak
vermeden kısa bir süre önce Tender Buttons’ı
yayınladı. Picasso ve Gris gibi ressamları çok iyi tanıdığı ve yapıtlarındaki
kübist özellikleri benimsediği bu döneminde öykülemelerinde kübizmin etkileri
belirginleşti. Savaş sonrasında birçok yazar ve ressam ya savaş sırasında
öldüklerinden ya da farklı nedenlerle Stein’ın galerisine gelmez oldu. Ancak galerinin
yeni müdavimleri oluştu. Arkadaşlıkları atışmalar üzerine kurulan Hemingway ile
karşılaşmaları da bu döneme rastlar.
1933 yılında Alice Toklas’ın Özyaşamöyküsü’nü
yazarken kitapta Picasso, Matisse gibi ressamların yanı sıra Hemingay,
Fitzgerald gibi yazarlardan ve Gershwin gibi bestecilerden de söz etti ve bu
kitabıyla Time Dergisi’ne kapak oldu. Stein ve Toklas yaklaşık iki yıl Amerika’da
kaldılar. Bu sırada Stein, modern edebiyatın modern sanattan ne denli
etkilendiğini savunduğu konuşmalar yaptı. Fransa’ya döndüklerinde İkinci Dünya
Savaşı çoktan patlak vermişti. Stein-Toklas çifti Yahudi kökenlerine rağmen
Hitler rejiminin etkilerinden, Paris’teki ulusal kitaplığın müdürü, Stein’ın
çevirmeni ve arkadaşı olan Bernard Faÿ’in Paris Gestapo’suyla olan ilişkileri
sayesinde kurtuldu. Savaş bitiminde de Stein, Faÿ’in İsviçre’ye kaçması için
maddi destekte bulundu.
Mide kanserinden 1946
yılında Paris’te ölen Stein’ın deneysel olarak kaleme aldığı yapıtlarında, onu
insanın varoluş sorunsalına götüren hep anlamın nasıl oluştuğuna ilişkin
sorular oldu. Soruları ona hep çoğulcu ve sürekli değişen bir dünyanın
gerçekliğinin kapılarını açtı.
“Doğrudan bir resim öğrenimi olmadı Picasso’nun. Desen çizmeyi, doğuştan
biliyordu sanki. Ancak çizdiği desen, o zaman bile çocuklara özgü değildi,
yetişkin deseniydi. Görünen şeyleri çizmiyordu, resmine bir anlatım çeşnisi
katmak istiyordu ve bunu başarıyordu. Sonunda da, anlatımı, kendi diline dönüştürdü,
olağanlaştırdı onu.
(…)Resmiyle, doğrudan kendini dışavurmuş olan Picasso, yazarlardan dost
edinme gereği duyuyordu.
(…)1906 yılının kış mevsimi boyunca poz verdim Picasso’ya bu resim için,
resmin yapımı seksen seans tuttu. Ama resim bittikten sonra, portrenin baş kısmını
sildi. Artık beni görmeyeceğini söyledi ve çekip İspanya’ya gitti: Mavi dönem
resimlerinden sonra, İspanya’ya ilk gidişiydi bu. Dönüşünde, portrenin başını
ezbere çizdi, sonra da bana verdi resmi. Bu portremi o zaman çok sevmiştim, her
zaman da sevdim. Bana göre, beni, her zaman ben olduğum biçimimle yansıtır bu
portre.
(…) Bir gün, paralı bir amatör
uğradı bana, evimdeki tablolara baktı, portrem için ne kadar para ödediğimi
sordu.
-Hiçbir şey ödemedim, dedim.
-Hiçbir şey mi, dedi
bağırarak.
-Evet, hiçbir şey, diyerek
yanıtladım. Bir armağandı bu tablo.
Birkaç gün sonra, bu olayı Picasso’ya
anlattığımda, güldü:
-Evet, satış için yapılan
resimle, armağan etmek için yapılan resim arasındaki ayrımı anlayamaz o. ” (Gertrude
Stein, Picasso, Çeviren: Kaya Özsezgin)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.