25 Haziran’da, Klagenfurt, Avusturya’da doğdu.
Faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz, her gazetede üzerine
bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm, insanlar arasındaki
ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar.
Bachmann
yazarlığının beslendiği biyografik etkileri açıklarken “vatanımın mitolojik zenginliklerle dolu bir tasavvurlar dünyası”
ve “Avusturya’nın birçok dilin
konuşulduğu” ama aynı zamanda da “birçok
sınırın silindiği bir dünya” olduğunu dile getirir. Yazarın çoğu
yapıtlarında mitolojinin çok katmanlı dünyası, dil/ler/in ve sınırların çoklu
yapısının normatif olanın aşımıyla yeniden kurgulandığını görmek olası. Gerek
biçim gerekse tüketim toplumunun ve toplumsal normlarla belirlenmiş,
klişeleşmiş insan tiplemelerini, her türlü düzeni eleştirerek tıpkı kendi
vatanı gibi sınırların eridiği çoklu kimliklerin, cinsiyetlerin, yaşam
biçimlerinin özlemini dile getirir.
Avusturyalı
roman, kısaöykü, deneme, libretto, radyo oyunu yazarı, şair. Küçük burjuva bir
ailenin kızı olan Bachmann iki kardeşiyle daha Klagenfurt’ta büyüdü. 1938 yılında Hitler’in ordusuyla Avusturya’yı
işgaline denk geldi çocukluk dönemi.
Yazarlık döneminde geriye bakıp çocukluğunu anımsadığında bu süreç için
şöyle yazdı:” Hitler ordularının
Klagenfurt’u işgali. Çocukluğumu bir yıkıntıya
dönüştürdü.(..) Hissedilebilen bu dehşet verici gaddarlık,bağrışlar, şarkılar,
marşlarla ilerlemeler – ilk ölüm korkumun doğuşu.”
Viyana’da
1945 yılında felsefe öğrenimine başladı yan dal olarak da psikoloji ve filoloji
okudu. Die kritische Afnahme der Existentialphilosophie
Martin Heideggers (Martin Heidegger’in Varoluş Felsefesine
Eleştirel Bir Yaklaşım) adlı doktora tezini 1950 yılında bitirdi. 1951 yılında
Londra’da bir toplantıda şiirlerini okudu, 1952 yılında Ein Geschäft mit Träumen adlı
rodyo oyununu ilk kez yayınlandı. Aynı yıl Ausfaht
adlı şiirleri yayınlandı. Die gestundete
Zeit adlı şiir kitabı yayınlandığında da Die Gruppe 47 (47’liler Grubu)
tarafından şiir ödülüne layık görüldüyse de 50’li yılların sonlarına doğru daha
çok düz yazıya meyletmeye başlayan Bachmann, 1961 yılında Das dreißigste Jahr adlı
kitabında dil, cinsiyet rolleri, politika, adalet gibi konuları kaleme aldığı
kısa metinlerini topladı. Bu kitabında bulunan ve bir kadın anlatıcı tarafından
öykülenen Ein Schritt nach Gomorrha (Gomorha’ya Bir Adım) ve Undine geht (Undine
gidiyor) metinlerinin her ne kadar savaş sonrası dönemde kaleme alınmış ilk
feminist öyküler diye gündeme getirilmeye çalışılsa da, aslına bakılırsa bu
metinler feminist bir yaklaşımdan çok normatif toplumsal cinsiyet rollerinin ve
çoklu cinsiyet kimliklerinin tartışıldığı metinler olarak okunmaya daha
yatkındır.
1952
yılında besteci Hans Werner Henze ile tanıştı. Ona aşık oldu. Der Prinz von Homburg ve Der junge Lord gibi opera librettoları
yazdı onun için. Farklı aralıklarla Münih, Berlin, Roma gibi kentlerde yaşadı.
Çeviriler yaptı, kentleri yazdı, denemeler , radyo oyunları kaleme aldı.
1959-60
yılında Frankfurt Üniversitesi’nden
misafir öğretim görevlisi olarak davet aldı ve kıs yarı yılı boyunca edebiyat
sorunları ve yazmak üzerine seminerler verdi. Paul Celan ve Max Frisch ile sarsıcı aşklar yaşadı.
1971
yılında Malina romanını yazadı. Özyaşamöyküsel
özellikler taşıyan bu roman için “toplumumuz öylesine hasta ki, bireyi de hasta
ediyor, bunu göstermek istedim. O öldü denir. Oysa gerçek bu değil: sonuçta her
birimiz öldürülüyor. (…) Kitabımdaki dişil Ben ilerleyen sayfalarda çeşitli ‘ölüm
biçimleriyle’ öldürülüyor. Ancak hiç kimse bu öldürme eyleminin nerede
başladığını asla sormuyor. Bunun uzantısında bence savaşlar da gizlice işlenen
suçlardır” diyor bir söyleşisinde. Simultan,
Der Fall Franza ve Requiem für Fanny Goldmann kitaplarını hemen ardından yayınlıyor Malina’nın.
Anti-depresanlarından
birini aldığında yatağında uzanıyorken sigarası elinde uyuyup kalınca sigara
yatağını tutuşturuyor ve kendine geldiğinde vücudunun büyük bir bölümü yanmış
olarak hastaneye kaldırılıyor. Bedeni tedavilere cevap vermeyince kısa bir süre
sonra tıpkı Malina romanındaki gibi veda ediyor hayata: “ Ayak sesleri, hep Malina’nın ayak sesleri, hafifleyen adımlar, en
hafifinden adımlar. Bir duruş. Alarm yok, canavarlar düdükleri yok. Kimse
yardıma gelmiyor. Cankurtaran arabası da yok, polis de. Bu, çok eski, çok
sağlam bir duvar, içinden kimsenin dışarı düşmeyeceği kaçamayacağı hiçbir sesin
yükselemeyeceği bir duvar.” (Malina, Çeviren. Ahmet Cemal)
Undine gidiyor öyküsü üzerine:
http://www.iudergi.com/tr/index.php/almandili/article/viewFile/18868/18021
Undine gidiyor öyküsü üzerine:
http://www.iudergi.com/tr/index.php/almandili/article/viewFile/18868/18021
“Üstünde
yaşadığımız bu kararmakta, dilsizleşmekte ve çılgınlığın önünde geriye
çekilmekte olan yıldızda, yüreklerdeki ülkeler boşaltılırken, onca düşünce ve
duyguya veda ederken, insanoğlunun sesi bir kez daha yankılandığında, bizler
için yankılandığında, bunun insanoğlunun sesi olduğunun bilincine varamayacak
biri düşünülebilir mi?” (Müzik ve Yazın,
Çeviren: Ahmet Cemal)
“Ah siz insanlar! Siz
canavarlar!
Hans adındaki siz canavarlar!
Hiç unutmayacağım Hans adında!
Ne
zaman ormandaki açıklıktan geçsem de dallar önümde kaçılı kaçılıverse,
sürgünler kollarıma vurarak suları alıp götürse, yapraklar saçlarımdaki
damlaları yalasa, Hans adında birine rastlardım hep. (…)
Düşün! Ol! Dile getir!, çağırısını taşıyan bir
bakışla evlerinizden içeri ayak atabiliyordum. Önünüze çıkan her üç kişiden birinin
sizi anladığını sanmanıza karşın, ben sizi hiç anlayamıyorum. Sizin
anlaşılmayışınız ve sizin anlamayışınız, bu niçin, bu neden, neden sınırlar,
neden politika, gazeteler, bankalar, borsa ve ticaret vb. neden hep bunlar?
Bunu anlamayışınıza diyecek yoktu doğrusu ve uzun süre sürdü.” (Undine gidiyor,
Çeviren: Kamuran Şipal)
Bachmann Celan ile |
Bachmann Henze ile |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.