30 Temmuz’da Thorntorn, Yorkshire’da doğdu.
Ellen, şu dağların tepesine ne zaman çıkacağım? O tepelerin ötesinde ne var acaba, deniz mi?
İngiliz edebiyatının klasikleri arasında yer alan Uğultulu Tepeler’le Türkçede bilinen Emily Brontё, bu tek romanının yanı sıra şiirler de kaleme aldı. Uğultulu Tepeler, yayınlandığı yıldan beri önemli tartışmaların odağı oldu. Toplumsal normlarıyla uzlaşma göstermeyen roman içinde bulunduğu Viktorya edebiyatına ters düşerek daha çok modernist edebiyatın özelliklerini taşır. Aile ilişkilerine, toplumsal sınıflara, ekonomik düzendeki adaletsizliklere getirdiği yorumlarla yerleşik değerler sistemini eleştirdi. Emily Brontё, bir yandan doğa betimlemelerini ve kişisel deneyimlerini romana yansıtarak romantik dönem edebiyatının izlerini, beri yandan yaşam, ölüm arasındaki ilişkilerde mistisizmin ve dış gerçekliğin yazınsal düzleme aktarılmasında da natüralizmin etkilerini metnine yansıtarak çoklu bir roman biçemini kullandı.
Altı çocuklu bir ailenin çocuğu olan Emily, Charlotte ve Anne Brontё’nin kız kardeşidir. Birçok biyografi yazarı kardeşlerin çocukluklarında hayali oyunlar oynadıklarını ve bu oyunların ilerideki yıllarda yazarların kitaplara yansıdığını ileri sürmekte. Charlotte ile Cowan Bridge ve Roe Head yatılı okullarına gitti. Daha sonra Law Hill’de öğretmenlik yaptı ve daha sonra da Madame Heger’in okulunda eğitim görebilmek için Charlotte ile Brüksel’e gittiler. Emily öğrenciliğinin ardından aynı okulda müzik öğretmenliği yaptı. Ancak teyzelerinin ölümüyle bu hayata son vererek geri dönmek zorunda kaldı. Haworth’a döndüğünde ailenin tüm ekonomik harcamalarını düzenledi ve gündelik ihtiyaçlarını karşılamayı üstlendi, tüm bunların yanı sıra yazamaya başladı. Üç kız kardeş Charlotte, Emily ve Anne adlarının baş harflarini kullanarak ,Currer Bell, Elise Bell ve Acton Bell mahlaslarını kullanarak Poems by Currer, Elise and Acton Bell adını verdikleri bir şiir kitabı yayınladı.
Erkek kardeşi Branwell’in cenazesinde hastalanan Emily tedavi olmayı reddettiğinden tüberkülozdan öldü. 1847’de ilk üç bölümü yayınlanan Uğultulu Tepeler, ölümünden sonra Charlotte Brontё’nin girişimiyle tamamlanarak 1849 yeniden yayınlandı.
Zillah
beni merdivenden çıkarırken, şamdanı gizlememi ve gürültü etmememi söyledi.
Beni yatıracağı odayla ilgili, efendisinin garip bir tutumu varmış, orada
kimsenin yatmasını istemezmiş. Nedenini sordum. Bilmediğini söyledi. Buraya
geleli daha bir-iki yıl olmuş. Evde öyle tuhaf şeylerle karşılaşmış ki, sorup
öğrenmeye kalksa sonu gelmezmiş.
Zaten
ben de şunu bunu merak edecek durumda olmadığım için , kapımı kapatıp çevreme
bakınarak yatağı aradım. Odada eşya olarak bir sandalye, bir elbise dolabı ve
üst kısmına araba penceresine benzeyen kare delikler açılmış, büyük bir meşe
sandıktan başka bir şey yoktu. Sandığa yaklaşıp içine bakınca, bunun, evde
herkese ayrı bir oda gerektirmeyen, çok kullanışlı, eski moda bir yatak
olduğunu anladım. Sandık, gerçekte başlı başına küçük bir oda gibiydi. İçinden
bitişik olduğu pencerenin kenarı da masa görevi yapıyordu…
Şamdanımı
koyduğum pencere pervazının bir köşesinde üst üste yığılı küflenmiş kitaplar
duruyordu, pervazın boyası üzerine, boydan boya yazılar kazınmıştı. Bu
yazıların hepsi de, küçük büyük çeşitli harflerle yazılmış bir tek adı
yineliyordu: Catherine Earnshaw. Bu bazen Catherine Heathchliff oluyordu, bazen
de Catherine Linton. (Emily Bront ё, Uğultulu Tepeler, Çeviren: Naciye Akseki Öncül)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.